Çalışmak çok da matah bir şey mi gibi provokatif bir soruyla başlamak isterim. Geçenlerde sosyal medyada güzel bir söz vardı: Çalışmak iyi bir şey olsa karşılığında para verilmezdi.
Eski zamanlarda insanlar çalışmazdı, çalışmak kölelere özgü bir şeydi. Aristotales boş zamanı insanları mutlu edecek, düşünmeye sevk edecek ve gelişmelerini sağlayacak bir zaman dilimi olarak görmüştür. Antik Yunan'da boş zaman 'schole' kelimesiyle karşılanırdı. Nitekim “school” yani okul aynı köktendir. Okul boş insanların yani çalışmak zorunda olmayanların gidebildiği yerlerdi. Felsefe, sanat, edebiyat hatta bilim boş insanların işi diye bir kelime oyunu yapmama izin verin.
Sadece kölelere mahsus olan bedeniyle çalışma eylemi, sanayi devrimiyle birlikte ortaya çıkan iş gücü ihtiyacını karşılanmak için toplumun ekonomik olarak alt tabakasını da kapsamak durumunda kaldı.
Böylece insanlık tarihinin en keskin toplumsal sınıfları ortaya çıkmaya başladı: Burjuva ve emekçi!
Burjuva, Marx’ın ifadesiyle üretim araçlarını elinde tutan elit kesim; emekçilerse kendi ürettiklerine yabancılaşan geniş kitleydi.
Zamanla kapital küçük bir mutlu azınlığın elinde birikirken geniş kitleler sistematik olarak sömürü merkezi haline geldi.
Burada komünist ve sosyalist hareketlerden ve sonuçlarından uzun uzun bahsedecek değilim ancak şu kadarını söylemek lazım: Marx başta olmak üzere büyük düşünce insanları ne yapmışlarsa geniş kitlelere rağmen yapmışlardır.
Amerika'da köleliğin yaygın olduğu zaman, 1849 yılında, Harriet Tubman adlı kadın, köleleri esaretten kurtarmak için gizli bir örgüt kurdu ve 700'e yakın köleyi esaretten kurtardı.
Bu konuda öncü bir figür haline gelen Harriet'e sordular:
"Köleleri kurtarmak için en zor adım nedir?" Derinden iç çekip cevap verdi: "BİR KÖLEYİ, KÖLE OLMADIĞINA İKNA ETMEK!"
Tabi, 20 yy’la birlikte hizmet sektörünün büyümesiyle birlikte emekçiler mavi yakalı-beyaz yakalı olarak bölündü. Bu bölünme organize olmayı güçleştiren bir etmendi. Bununla birlikte can alıcı husus şudur: İnsanlar hangi işi yapıyor olurlarsa olsunlar hakça paylaşım ilkesini gözetmeliler. Kamu ihaleleriyle ani zenginleşenler, mantar gibi çıkan rant zenginleri, on sekiz yaşında 5 milyonluk araçlarla hız yapan sıpaların babalarının bu paraları nasıl kazandıkları tüm emekçi insanları rahatsız etmelidir.
Kısaca 1 Mayıs özelinde şunu söylemek lazım: ensesi kalın sömürücülerle ne kadar mücadele gerekiyorsa iki katını “Gerekirse kuru ekmek yeriz.” diyen cahillere sarf etmek gerekir. Zira değişim, dönüşüm, devrim insanla olabilir ancak!
Bekir Karabulut